Belkız - Zeugma

Belkız - Zeugma

21.01.2013 2481

TAŞA  NAKŞEDİLEN HİKAYELER

Nizip’teki kazılarla günışığına çıkarılan, dünyanın en ince işçiliğine sahip Zeugma mozaikleri, Gaziantep Müzesi’nin yeni binasında ziyaretçilerini bekliyor.

İki bin yıllık uykusundan birkaç yıl önce uyandı Zeugma antik kenti... Verimli kıyılarıyla tarih öncesi çağlarda uygarlıklara hayat veren Fırat’ın batı yakasında doğmuştu. Kommagene Krallığı döneminde büyümüş; Roma İmparatorluğu’yla da kocaman olmuştu. Sasani Devleti’nin saldırılarıyla yaralanan kent, bir süre sonra derin bir uykuya dalmıştı. Ta ki, iki bin yıl sonra yapılacak kazıya kadar... Bir zamanlar dünyanın en büyük kentlerinden biri olan Zeugma, eskisi kadar kocaman olmasa da bir çatı altında sürdürüyor yaşamını: Gaziantep Müzesi’nde. Burası, dünyada Tunus’taki Bardo ve Hatay’daki Antakya müzelerinin önüne geçen dünyanın birinci büyük mozaik müzesi...

Rengârenk taşlarla nakış gibi işlenmiş mozaiklerin her birinin öyküsü var. Biriyle Troya Savaşı’nın ortasında buluyorsunuz kendinizi, bir başkasıyla ‘Çingene Kız’ın derin bakışlarının hapsinde...

POSEIDON’DAN AFRODİT’E  Büyük İskender’in komutanlarından Selevkos   I. Nikator’un MÖ 4-3. yüzyılda kurduğu kent, Fırat’ın en kolay geçit verdiği birkaç yerden biridir. Bu yüzden de ‘köprübaşı’, ‘geçityeri’ anlamlarına gelen Zeugma adı verilir ona. Doğu ve batı yönünde çok stratejik bir noktada bulunduğu için de, kısa zamanda büyür, gelişir... Helenistik dönemin ardından MÖ 1. yüzyılda kurulan Kommagene Krallığı’nın dört önemli kentinden biri olur. Bölge, Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine girince, imparatorluğun otuz lejyonundan biri burada kurulur: 4. İskit Birliği... Birliğin varlığı, ticareti hareketlendirir. Asker ticareti; ticaret, parayı; para sanatçıyı çekince, Zeugma 70 bin nüfusluk dev bir kent durumuna gelir. Tüccarlar, Fırat kıyısında gün batımına karşı villalar yaptırırlar. Avlularına da, serinlik veren mozaikli havuzlar... Fırat kıyısındaki bu villalar, Poseidon, Okeanos, Tethys ile Fırat tanrılarını konu edinen mozaikleriyle, Zeugma’yı sanat müzesine dönüştürür. Bu gelişmelerle kısa sürede Pompei’nin üç, Londra’nın iki katı büyüklüğe erişen kent, dönemin Atina’sı ile boy ölçüşür konuma gelir. İşte o dönemden kalan ve şimdi Gaziantep Müzesi’nde sergilenen mozaiklerden bazıları, mitolojik öyküleri yansıtan sahneleriyle dikkat çeker. Afrodit’in deniz kabuğundan doğuşunu anlatan; Troya’lı prens Hektor’u öldüren Akhilleus’un savaşa giderken, ailesince önlenmesini gösteren ve Dionysos’u zafer tanrısı Nikea ile Hindistan’dan dönüşünü dans ederek karşılayan Bakkha’yı betimleyen mozaikler bunlardan yalnızca birkaçı. Antik tiyatronun ünlü yazarı Menandros’un ‘Kahvaltıdaki Kadınlar’ oyununu sahne dekoru önünde gösteren mozaik ise, ünlü sanatçı Zosimus’un imzasını taşıyor. Kuşkusuz Zeugma’ya damgasını vuran en ilginç mozaik, ziyaretçilerin ‘Çingene Kız’ dediği bir Maenad’dır. Yani, Dionysos şenliklerinde def çalarak dans eden çılgın kız... Ona nereden bakarsanız bakın, sizi Mona Lisa gibi, ama yakıcı bir bakışla izler.

TAŞLARDAKİ İNCE İŞÇİLİK   ;Zeugma mozaiklerini eşsiz kılan pek çok özellik var. Bir halının kalitesi nasıl santimetrekaresindeki ilmiklerin çokluğu ve kullanılan ipliklerin renkliliği ile belirleniyorsa; mozaikler için de aynı durum geçerli. Kullanılan küçük taşlar, yani ‘teserra’lar ne kadar küçülürse, resmin güzelliği de o oranda artar. Örneğin Zeugmalı ustalar, insan yüzündeki duyguları yansıtmak amacıyla 400 teserra kullanmışlardır. Başka mozaiklerde 3-5 değişik renk taşa karşılık, Zeugma mozaiklerinde bu sayı 12-13’e çıkar. Sanatçıların çeşitli renk tonlamalarını kullanmaları da resme ayrı bir derinlik katmıştır. Zeugma mozaiklerini ayrıcalıklı kılan bir başka özellik de, ‘perspektif’in, Rönesans sanatçılarından en az bin yıl önce bu yapıtlarda kullanılmış olması. Çoğu sanatçının, günümüz ressamları gibi yapıtlarına imza atmış olmaları da dikkat çekici bir özellik.Kazılarla ortaya çıkarılan 1500 metrekare mozaiğin, 850 metrekarelik bölümü onarılmış durumda. Müzede ise, mozaiklerin 550 metrekaresi sergileniyor. 150 metrekarelik duvar resminin de 120 metrekaresi, tarih meraklılarıyla buluşuyor...

100 BİN BULLA İLE DÜNYA BİRİNCİSİ Zeugmalıların, mozaikli havuzlarının etrafında oturup sürdükleri sefa, MS 3. yüzyılda sona erer. Roma’nın zayıflamasıyla kent, önce Sasani Kralı I. Şapur’un saldırısına uğrar; sonra da büyük bir depremle tümden yıkılır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan kent, 1048 yılındaki son piskoposluğundan sonra, başta da değindiğimiz gibi derin bir uykuya yatar. Gaziantep’in Nizip ilçesinde bulunan ve bugün ‘Belkıs Köyü’ olarak adlandırılan Zeugma’da 1999 yılında kurtarma kazı çalışmaları başlatıldı. Çünkü, henüz uykusundan uyandırılmamış olan antik kent, Birecik Barajı’nın suları altında kalacaktı. Zaman azdı. Baraj duvarı yükselirken Gaziantep Müzesi Müdürü Dr. Rıfat Ergeç ve arkeolog Mehmet Önal yaz-kış demeden, geceli gündüzlü çalışarak zamana karşı yarıştılar. Catherine A. Reynal başkanlığında Fransız heyeti de çalışmalara katıldı. 2000 yılı sonbaharında Zeugma kıyısında ‘A kuşağı’ olarak adlandırılan kıyıdaki villaların su altında kalacağı açıklandı. Bunun üzerine kazılar hızla yapılıp, yapıtların bir kısmı kurtarıldı. Bölgedeki bilimsel çalışmalar halen devam ediyor... Kazılardan kurtarılan yapıtların sergilendiği Gaziantep Müzesi’nin zenginliği ise, yalnızca mozaikler ve duvar resimleri ile sınırlı değil. 1.55 metre boyunda tunç Mars heykeli, Müdür Vekili Fatma Bulgan’ın korumaya ilk müdahalesinden sonra, özel ışık altında ve lazer güvenliğinde sergileniyor.

Dönemin iletişim biçimlerini ve ekonomisini gözler önüne seren önemli buluntular da müzede yer alıyor. Bir yere gönderilmek üzere hazırlanan belgelerin kapatılması için, kil üzerine basılan mühür olan ‘bulla’lar, müzenin en büyük hazinelerinden. 21 bin adet bulla ile dünya rekoru kıran Girit ve Delos adaları, kazılarda yüz bine yakın bulla’nın ortaya çıkarılmasıyla birinciliği Zeugma’ya kaptırdı.

Anlaşılan o ki, Zeugma, onca savaşa, yıkıma; aradan yüzlerce yıl geçmesine karşın, birinciliğini hâlâ elinden kaptırmayan bir gizem...